Tarihin derinliklerine doğru yol aldığımızda, kadim öğretilerin büyüleyici dünyasına bir pencere açılır. Bu öğretiler, beni büyüleyen ve sanatıma ilham veren bir kaynak olmuştur. Özellikle şamanizmin geniş ve farklı coğrafyalarda eşzamanlı veya zaman içinde farklı dönemlerde ortaya çıkıp günümüze kadar varlığını sürdürebilmiş olması, insanlığın özüne dönüşün kapısını aralamaktadır.

Şamanik öğretiler, bu dünyanın her unsurunun canlı bir varlık olduğunu öğretir. Hayvanların, ağaçların, bitkilerin, kayaların, taşların, dağların ve okyanusların hepsi birer canlıdır ve tüm yaşam formlarıyla insanın iç dünyasıyla özdeşleşir. Modern çağda, toprağın yaşamsal nabzını duyamadığımızda, doğayla olan bağımızı yitirmiş bireyler haline geldik. Bu bağ kopuşu, gezegenimizin hassas dengesini alt üst etti.

Ancak belki de unuttuğumuz bu bilgileri, şamanizm gibi kadim öğretiler aracılığıyla yeniden keşfedebiliriz. Bu evrensel öğretileri modern hayatta etkili bir şekilde kullanarak, hem kendimizi hem de dünyayı yeniden doğurabiliriz. İçimizdeki doğal bilgeliği uyandırarak, insan ve doğa arasındaki bu kopukluğu onarabiliriz.